Bir Güneş Ailesi Kuruluşudur. 1928'den beri.

Basında Biz

10 Nis

AKHİSARLI BÜLENT GÜNEŞ, MESLEĞİNİN SON TEMSİLCİSİ…

İzmir’e özel fayton yaptı

37 yaşındaki Güneş, İzmir’in simgelerinden faytonların her bir parçasını el emeği ile yapan bir usta… Son olarak İzmir’e özel aksesuarları krom, modeli Fransa’da yıllar önce bulunan Victoria’dan alınan bir fayton imal etti

Fabrika kuran Güneş, “Faytoncuyum diye bana gülüyorlardı. Ama şimdi başarımı ve kazandığım parayı görünce gülemiyorlar. Artık Akhisar’ı tanıtıyorum. Zeytini, köftesi derken şimdi faytonu meşhur oldu” diyor.

NİL KUYUMCU AKSÜYEK

 

İŞTE İZMİR FAYTONU
İzmir faytonunun koltukları turuncu. İçinde CD çalar var. İzmir’in ünlü Türk Sanat Müziği şarkıları çalacak. Turistin gezerken meşrubat içebilmesi için özel konsül var. Gazete koymak için bölümler yapıldı. Aksesuarları krom. Modeli Fransa’da yıllar önce bulunan Victoria..
FOTOĞRAFLAR: KADİR KEMALOĞLU

Akhisarlı Bülent Güneş, at arabası tamir eden dedesinden aldığı yeteneği fayton ustalığına dönüştürüp; Yunanistan’dan, İngiltere’ye kadar farklı ülkelere ihraç yapan bir fabrika kurmayı başardı. 37 yaşındaki Güneş, bir dönem İzmir’in sembollerinden olan faytonların her bir parçasını el emeği ile yapan bir usta… Üniversiteye gidememiş, ama yaptığı işleri görenler onu mimar sanıyor. Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök, Şili Cumhuriyeti’ne hediye olarak Güneş’in yaptığı faytonu seçiyor. Dekor işiyle uğraştığı dönemde, henüz 20’li yaşlardayken İstanbul Çırağan Sarayı’nda, içinde şıracısından, boyacısına kadar farklı motiflerin bulunduğu minyatür bir Türk mahallesi kuruyor. Bu minyatür mahalleler öyle beğeniliyor ki, benzerlerini İstanbul’da Sultanahmet ve Demokrasi Meydanları’nda da yapıyor. Faytonculuğa başladığı yıllarda yaptığı işi küçümseyenler artık ona gülemiyor. Son olarak ise İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş’ın isteği ile içinde CD çalardan, meşrubat ve gazete koyma yerine kadar farklı detayların olduğu kente özel fayton imal ediyor. “Üniversite mezunu olsam ne olacaktı ki… Mimarmış gibi başarılar kazandım” diyor.

DEDE MİRASI
-Dedeniz, oğlunun baba mesleğini yapmasını mı istemiş?
-Dedem yük arabaları tamiratı yapıyormuş. Babam ilkokulu bitirdiğinde, onu Akhisarlı bir at arabası ustasının yanına çırak olarak vermiş. Mesleği usta-çırak ilişkisi ile öğrenen babam, 17 yaşında kendi işyerini açmış. O yıllarda herkesin motorlu aracı yoktu, at arabası kullanılırdı. 1980’li yıllarda Özal dönemi ile birlikte iş değişmeye başladı tabii. Motorlu araç sahipleri arttı.
-Sizin işler de azaldı, öyle mi?
-1991’e kadar babamla at arabası yaptık. Sonra askere gittim. Döndüğümde dekoratif amaçlı minyatür faytonlar yaptım. Otellerde bazı kafeteryalarda süs amaçlı kullanıldı. Sonra büyük faytonlar yapmaya karar verdim. Bergama’da Fransa’dan gelen tarihi bir fayton olduğunu öğrendim. Gidip hemen satın aldım. Bu faytonu söktüm, kalıbını çıkardım. Yıl, 1991… Artık at arabacılığını bıraktık, faytoncu olduk. Bu işi kendi kendime öğrendim. Modelleri ise internet aracılığıyla İngiltere ve İtalya’dan aldım.

YILDA 10 ADET
-İşler nasıl gitti? Çevrenizdeki herkes bir anda fayton olmaya karar vermedi herhalde…
– O yıl işler pek iyi değildi. Yılda 1-2 adet fayton yapıyorduk. Sonra sayı arttı. Son dönemde ise yılda 10 adet fayton yapmaya başladık. Ama talep 30-40 oluyordu.
– Kimse yadırgamadı mı sizi? İkibinli yıllara girerken, fayton işi yapan bir adam var karşılarında?
– Gülenler oldu tabii. Bu sorunu yıllarca yaşadım. Ama şimdi başarımı ve kazandığım parayı görünce gülemiyorlar. Artık Akhisar’ı tanıtıyorum. Akhisar’ın zeytini, köftesi bir de faytonu meşhur oldu.
-Kime satıyorsunuz faytonları?
-Belediyeler, valilikler, kaymakamlılar, yabancı ülkeler… Üretimin yüzde 60-70’ini yurtdışına yapıyoruz.
-Akhisarlı bir firma kendini yurtdışında nasıl tanıtıyor?
-Güzel bir web sayfamız var. Yurtdışına açılmamız da en önemli nedenlerden biri. Yurtiçinde ise birine iş yapıyorsun, seni öneriyorlar.

55 GÜN SÜRÜYOR
-Bunların tamamı el yapımı faytonlar değil mi?
– Tabii. Bir faytonun yapımı eğer tek bir usta ilgilenirse tam 55 gün sürüyor.
– Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz?
– En çok Yunanistan’a ihracat yapıyoruz. Onun dışında İngiltere, Hollanda, İsviçre, Arabistan…
– Bu faytonları ulaşım amaçlı mı kullanıyorlar?
– Evet. Genellikle öyle. Polonya, Çekoslavakya, Viyana’da fayton, toplu ulaşım aracı gibi kullanılıyor. Biz de ise fayton denince akla turist geliyor.
-Bugüne kadar kaç fayton yaptınız?
-1992’den bu yana 85-90 adet fayton yaptım.
– Siz işi büyütüp, bir de fayton fabrikası kurdunuz…
-İki ortağımla beraber geçtiğimiz Haziran’da kurduk fabrikayı. Hedefimiz yılda 100 adet fayton yapmak.
-İşe ilk girdiğiniz yıllarda bu noktaya geleceğini tahmin ediyor muydunuz?
– Bu işe girmeden önce bir dönem dekoratif malzemeler yaptım. Minyatür Türk mahalleleri yapıyordum. Çırağan Sarayı’nda yaptım mesela. Daha 20’li yaşlardayım. Aylarca Çırağan’da kalıyorum. İçinde şıracısı, bozacısı, faytonu olan bir minyatür mahalle. Herkes çok beğendi. Eseri görenler ‘Mimar mısınız’ diyordu. ‘Hayır. İlkokul mezunuyum. Faytoncuyum’ diye yanıtladığımda ‘Güldürmeyin bizi’ diyorlardı. ‘Ne işi var ilkokul mezunu adamın Çırağan’da’ söylemi de oldu tabii. Ama ben daha sonra İstanbul’da Sultanahmet Meydanı, Yıldız Parkı, Demokrasi Meydanı’nda da benzer mahalleler kurdum.

SON FAYTONCU
– Yaptığınız işin ve sizin küçümsenmesi, sizi kızdırıyor muydu?
– İnat ettim. İşimi bırakmamaya karar verdim. Marangoz, demirci olabilirdim. Ama Türkiye’nin son faytoncusuyum. Ben yapmazsam bu meslek bitecek. Eh tabii İzmir’deki o hurda faytonlar bitmez. Murat 124 lastikli, taksi koltuklu, hurda arabaları onlar… Burada saraç, el oymacılığı gibi unutulan mesleklerin ustaları da kendilerine iş bulabiliyor. Mesleklerin bitmesini de önledim. Amacım para kazanmak değil.

TÜRKİYE’Yİ TANITTIM
– Üniversite mezunu, İstanbullu bir mimar olsaydınız. Yaşamınızda ne değişirdi?
– Değişiklik olmazdı. Mimarlık Fakültesi’ni bitirmiş gibi başarılı işler yaptım. Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök, Şili Cumhuriyeti’ne hediye olarak bizim yaptığımız bir faytonu gönderdi. Osmanlı işlemeli bir fayton yaptık. Türkiye’yi tanıttım. Mimarlığı bitirsem ne olur…
– Kendiniz faytona biniyor musunuz?
– Bir faytonumuz var. Bazen eşim ve çocuklarım Akhisar turu yapıyoruz.
– Eşinizle tanıştığınızda ‘faytoncuyum’ dediğinizde ne tepki verdi?
– Çok yadırgamadı sanırım. Evlendiğimizde işler iyi değildi. Ama eşime ‘Faytoncuyla evlendin ama seni iyi yerlere getireceğim’ demiştim. Sanıyorum bunu yaptım da…

İzmir’e özel fayton
-İzmir’e özel bir fayton yapma fikri nereden çıktı? 
-İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, İspanya gezisinde gördüğü faytonlardan etkileniyor. ‘Eskiden İzmir’de de böyle güzel faytonlar vardı. İzmir’in sembolüydüler. Bir ustayla anlaşın ve kentin sembolü olacak, özel bir fayton yaptırın’ diyor. Amaç, İzmir’in bütün faytonlarını yenilemek.
– Nasıl bir fayton yapıldı İzmir için?
– Koltukları turuncu. İçinde CD çalar var. İzmir’in ünlü Türk Sanat Müziği şarkıları çalacak. Turistin gezerken meşrubat içebilmesi için özel konsül var. Gazete koymak için bölümler yapıldı. Aksesuarları krom. Modeli Fransa’da yıllar önce bulunan Victoria… Bir daha bu renklerde bu modelde fayton yapılmayacak. İzmir’e özel olacak.

“Patron değil, muhtar”
Güneş Fayton Fabrikası, Bülent Güneş’in dekor yapma yeteneğini sergilediği bir mekan. Bildiğiniz fabrikalar gibi değil. Eski bir mahalleye benziyor. Patronun odasının kapısında ‘muhtar’ yazılı. Diğer kapılarda ise artık unutulmaya başlayan demirci, saraç, maragozlar çarşısı, tekerci, katip, tacir gibi mesleklerin ve ustaların isimleri yazılı.

 Kaynak